200 yıllık Türk geleneği: Deliler, Alabaş geleneğiyle canlanıyor
Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Şehriman Mahallesi’nde iki asırlık gelenek, Kurban Bayramı coşkusuna tarihi bir dokunuş katıyor. Osmanlı devrinde yürekleri ve sıra dışı görünümleriyle tanınan ‘Deliler’ isimli süvari birliğini yaşatmak emeliyle yaklaşık 200 yıldır sürdürülen ‘Alabaş’ geleneği, hem korkutuyor hem de eğlendiriyor.
KESİLEN KURBANLARIN DERİLERİ KOSTÜM OLUYOR
Mahallede kesilen kurbanların derileri toplanarak Alabaş geleneği için hazırlandığını kaydeden mahalle sakini Salih Demirci, “İnsanlarımızı korkutuyoruz, onlar da bundan natürel ki eğleniyor. Köy meydanında yapıyoruz, araçların çoklukla geçtiği yerler. Yoldan geçen otomobillere da bu zevki tattırıyoruz. Bu aktiflik yıl boyunca yalnızca bugün yapılıyor. Kurban Bayramı’nda hayvanlar kesildikten sonra başlıyor. Zira bu deriler diğer bir yerde hazır olarak bulunmuyor ya da satılsa bile kuru deri oluyor. Kuru deri ise bedene ziyan veriyor, canımızı acıtıyor. Halbuki bu deriler taze ve içi ıslak olduğu için bedene ziyan vermiyor. Bu yüzden her yıl bu vakti bekliyoruz. Kurban kesildikten sonra derileri alıyoruz. Herkes kendi vücuduna uygun olanı seçiyor. Sonra hoş bir yerde yıkıyoruz. Yıkadıktan sonra tuzluyoruz. Tuzladıktan sonra bir yere asıp kurumasını bekliyoruz. Kuruduktan sonra üzerindeki tuzu temizlemek için tekrar yıkıyoruz. Akabinde kesim etabına geçiyoruz, kol kısımları ve boyun bölgesi kesiliyor. Sonrasında da giyiyoruz. Bu gelenek yaklaşık 200 yıldır devam ediyor. Bizim bildiğimiz bu kadar, tahminen daha da eskidir” dedi.
CADILAR BAYRAMI İLE KARIŞTIRILIYOR FAKAT 200 YILLIK TÜRK GELENEĞİ
200 yıllık Alabaş geleneğinin Cadılar Bayramı ile karıştırılmasından ötürü rahatsızlık duyduklarını belirten Şehriman Eğitim, Kültür ve Yardımlaşma Derneği Gençlik Başkanı Burak Özdemir, “Bu kültürümüz çok eskiye dayanıyor. Bildiğimiz kadarıyla 200 yıldan da eski lakin tam tarihi net olarak bilinmiyor. Fakat şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, bu geleneğin kökeni tarihi evraklara dayanıyor. Osmanlı devrinde, öncü birliklerimiz vardı. Bu birliklerin başında Lala Şahin Paşa bulunuyordu. Deliler Ocağı da bu devirde kurulmuş ve o periyottan bu yana bu kültür halk ortasında yaşatılarak günümüze kadar gelmiş. Deliler Ocağı bir müddet sonra kapatıldıktan sonra, bizim milletimiz bu kültürü yaşatmaya devam etti. Evvelden bu kıyafetler daha çok yabanî hayvanların derilerinden yapılıyormuş. Lakin günümüzde koşullar değiştiği için bu gelenek hem günümüze uyarlandı hem de biraz daha cümbüş emeli taşıyan bir hal aldı. Tekrar de temel gayemiz bu geleneği sürdürmek ve yaşatmak. Artık, günümüzde daha ulaşılabilir materyallerle örneğin koyun yahut koç derisi üzere kostümler hazırlanıyor. Her Kurban Bayramı’nın ikinci günü bu gelenek canlandırılıyor. Bu sayede de kültürümüz yaşamaya devam ediyor. Burada bilhassa belirtmek istediğimiz bir husus var. Bu gelenek bazen yanlış anlaşılıyor, Cadılar Bayramı üzere yabancı kutlamalarla karıştırılıyor. Lakin bunun bu şekil geleneklerle hiçbir alakası yok. Evet, vakitle birtakım cümbüş gayeli ögeler ve farklı karakterler eklendi ancak bu gelenek büsbütün bize, bizim kültürümüze ilişkin. Şamanizm üzere diğer inanç sistemlerine dayandığını sav edenler de oldu; ancak bu da gerçek değil. Bu, Türk kültürüne ilişkin, özgün bir gelenektir. Rastgele bir diğer kültürden alınmış ya da dış tesirlerle şekillenmiş bir uygulama değildir. Bizim asıl maksadımız, Osmanlı’dan bu yana gelen Deliler Ocağı kültürünü yaşatmak, tanıtmak ve gelecek kuşaklara aktarmaktır. Etkinliklerde genelde birdenbire ortaya çıkarak halkı korkutuyoruz lakin bu büsbütün cümbüş maksatlı yapılıyor. Kimseye ziyan verme niyeti yok. Bu sayede halk bir ortaya geliyor, birlikte vakit geçiriyor ve geleneğin ruhu yaşatılıyor. Beşerler bu aktifliği gördüklerinde merak ediyor, sorular soruyorlar. Biz de bu vesileyle geleneğimizi anlatma imkânı buluyoruz” sözlerini kullandı.
